Dinçer YURTTAŞ tarafından yazılmış tüm yazılar

Sıranı bekleme

Bağışlamak

Beni suskunlukla mayaladılar, keskin bir giyotinle.
beni bağışlayarak mühürlediler, isli bir ateşle.
Kanlı bir rahim gibi doğurgan dudaklarım,
Ben oyum, yahyası dilsiz bir isa neyse.

Nefesim bulut gözlerim yıldız saçtı geceye,
ve terimden deniz, etimden kara yaptılar.
Eksik bir insan bıraktılar geriye.
ben kendimi tamamlayamam bağışlayın beni….

beklemek

bir rüzgar, bir yaprak gibi bıraktı mı seni caddelerin ortasına
bir insan selinden arta kaldın mı ?
akmayan bir nehirde
bir taş gibi çöktün mü olduğun yere ?
aradın mı sırtına bir duvar ?

ışık bütün ayrılıkları ikiye böler,
zaman  kurutur yaraların izini;
oysa beklemek sonsuz bir geceye hapsetmektir kendini.
ayrılıklar hatırlamakla yetinir çoğu kez
beklemek unutmamakla yükümlüdür ve seni
inceltip koparır bir karanfil gibi.

“büyümez ölü karanfiller”

beklemeye kök salmış ağaçlar da ölür
ve yürür kokusu bir rüzgarda.
yürür çırılçıplak .

beklemek, girmek için bir mezar arar
yeniden doğurmak için bir çocuk
yorgun sırtı için bir duvar ….
atlası çizilmemiş bir cehennemdir beklemek
kuşlar göç mevsimini bekler,
topraklar suyu, tohumlar baharı,
yolcular otobüsü, işçiler akşamı,
öğrenciler teneffüsü
ve vardır her birinin bir döngüsü
başlangıcı ve bitişi.

gülümsemesi eksik bir fotoğrafa
benzetmektir her oğulu.
ve beklemenin bir gün bitmesidir
bir annenin en büyük korkusu .

 

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA APTALLIK

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA APTALLIK

Yunanca “kome” (saç) kelimesinden türeyen “kometesler” yani “saçlı yıldızlar”, gökyüzünün en görkemli cisimleridir.

komet ile ilgili görsel sonucuKuyrukluyıldızlar, yaklaşık 4,5 milyar yıl önce oluşan Güneş Sistemi’nden arta kalan buz kayalarıdır. Yörüngeleri, güneş sisteminin en soğuk ve karanlık köşelerinden, Güneş’in yakıcı sıcaklığına kadar uzanır. Güneş sisteminin iç (Güneş’e daha yakın) kısımlarında dolanırken, güneş ışınları kuyrukluyıldızın çekirdeğinin üstünde bulunan buzları buharlaştırırken küçük katı parçacıkları da ondan kopararak kuyruğunun Güneş’e göre zıt yönde oluşmasını sağlar. Kuyruklu yıldızların çoğu, Neptün gezegeninin daha ötesinde bulunan Kuiper kuşağından ve Oort Bulutu’ndan gelmektedir.

Gökyüzünde bir kuyruklu yıldızın (komet) görülmesi, bilim adamlarının olduğu kadar halkın da ilgisini çekmektedir. Astronomlar, uzay fizikçileri, jeologlar ve hatta biyologlar, bu canlı görünüşün içindeki çeşitli fiziksel özellikleri incelerler. Kuyruklu yıldızlar toz ve buzdan oluşan küçük cisimlerdir. Bu yüzden “kirli kar topları” veya “buzlu çamur topları” olarak da tanımlanırlar. Çıplak gözle en fazla ayırt edilebilen kısımları kuyruklarıdır. Uzunlukları 10 milyon kilometrenin birkaç katı ile 1 A.B arasındadır. Kuyruklu yıldızlar, Güneş Sistemi’nin kökeni ile yine bu sistemin ilk evrimini anlamamıza yardımcı olmaları konusunda çok önemlidirler. Ayrıca Dünya’yı doğrudan doğruya etkileyebilirler. Örneğin kuyruklu yıldızların artıkları meteor yağmurlarının oluşmasına sebep olacaktır. Zaman zaman büyük parçalar da Dünya yüzeyine düşebilir. Kuyruklu yıldızlar Güneş’e yaklaştıklarında parlaklıkları artar. Bu kadar bilimsel bilgi yeter, daha fazlası için aşağıdaki linkten bilgi edinebilirsiniz.

DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ

Astronominin bu  ak saçlı gelinleri, felaket habercisi sayıldıkları için uğurlu bir biçimde anılmıyorlar.
Eski çağlardaki toplumları etkileyen dünyaya yakın geçişler, bırakın bilimden binlerce yıl ırak toplumları  modern toplumun fertleri için bile bir kötü haberci. Tanrının insanları cezalandırmak için gönderdiğine inanılan bu taş (buz) kütlelerin toplumlarda yarattığı travmaların sonuncusu 1910 da geçen Halley kuyruklu yıldızının 1. Dünya Savaşını başlatmış olması inancıdır. Sonraki yıllarda gizemini kaybetse bile bugün deprem güneş tutulması ya da ” dansözlü eğlencenin depremle doğrudan ilişkisi” üzerine tezler yazabilen bir bilimsel gelişimde(!) olduğumuz için kuyruklu yıldızların ortaya çıkaracağı kuyruklu yalanları şimdiden tahmin edebiliyorum.
Gerçi üstad Hüseyin Rahmi Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç romanıyla bunu hicvetmiş ama ben daha trajik bir bakış açısına sahibim..

Gerçi  bizim gazetelerimizin, büyük yazarlara fırsat bırakmayacağını da düşünüyorum. “Papalık’ın büyük endişesini “paylaşıyorum yandaki gazete yazısından anlaşılacağı üzere böyle haberlerle kendini dolmuşa getiren Türkler kesinlikle dünyanın başına bela olacaktır. ..

Bizim toplumumuzun komikliği biraz da trajiktir; yani biz ağlanacak halimize güleriz..Batılıların makus talihi de bizimkinden farklı değil. Veba hastalığını Halley kuyruklu yıldızına bağlayanlar da var, çok çeşitli virüs tabanlı hastalıkları uzaydan bu “şirret kadınların” saçlarıyla getirdiğini yazanlar da .

Bu haberlerin ana beslenme kaynağı, tüm tektanrılı dinlerin dünyanın ve insanlığın sonunu işaret ettikleri kıyamet günüdür. İnsanların hesaba çekileceği bu sürecin habercilerinden biri de dinsel kaynaklara göre kuyruklu bir yıldızın geçişi olarak sayılıyor. KUYRUKLU YILDIZ FELAKETLER ve BEKLENEN GÜN için tıklayınız.

Bugün bile belli başlı sitelerin kuyruklu yıldız geçişini (hele çift kuyrukluysa tadından yenmez) mehdinin habercisi görmeleri ve insanları son savaş için uyarmaları ve elbet dinden aldıkları meşruiyetle insanları  kendi mehdiliklerinin çatısı altında toplama istekleri kuyruklu yalanların zirvesidir.
Lanetlenmiş bir toplum oluşumuz ve sonunda her lanetli toplum gibi cezalandırılacağımız inancı yüzünden ortaya çıkan mehdilerin deccal de ilan edildikleri bu süreç bir ilk değil. İslamiyetin 1000. yılında mehdinin geleceğini ve kıyametin kopacağını düşünen “atalarımız” bu aklın ürünü ve imanların belirtisi olarak kıyamet gününe hazırlık bile yapmaya kalkmışlar ( elbette ateşe dayanıklı  kefen henüz icat edilmemiş )     Osmanlıda Gözlemler i okuyun.

TOPHANE RASATHANESİ 

Büyük gözlemci o zamanki adıyla Müneccimbaşı Takiyuddin  alimliğini konuşturmuş ve Tophane sırtlarına  bir rasathane (gözlemevi) yaptırmıştır. Bu gözlemevinin yapımında III.Murad ve Sokullunun çabaları da büyüktür;ama onların bu çabası bilimden çok kıyamet senoryalarının gerçekliğine inanmalarıyla ilgilidir. Kuyruklu yıldızın geçişine yani kıyamet senoryalarına denk gelen rasathanede Takiyuddin önemli işler çıkarmış yıldızın geçişini gözlemlemiş ve 3 yıl içinde çeşitli   zicler hazırlayarak astronomi bilimine de katkıda bulunmuştur. Rasathane 1577 de hazır hale gelmiş ve 1580 de yıkılmıştır.

Tüm Osmanlı camilerinde selaların okunduğu ve Kuranların hatim edildiği, erkeklerin savaş giysilerini giyip camilerde beklediği, kadın ve çocukların gizli yerlere saklandığı, sokaklarında  yüzlerce mehdi adayının tekbirlerle dolaştığı  o meşhur gün geçince ( 1577) kıyametin şimdilik ertelendiğini varsayan İstanbul ahalisi ve  bilcümle alimleri , gözlemevinde yıldızları izleyen Takiyuddin’in yaptıklarını sorgulamaya başladılar.

Kuyruklu yıldızın geçişini haber veren ve bunu bilimle yapan Takiyuddin’in matematiğini  kendi ilimleri ile açıklayamayan zatlar- özellikle de Şeyhülislam Kadızade Şemsettin Efendi- sürekli olarak göklerin üstündeki sır perdesinin açılmasının nasıl zararlara yol açacağını III. Murad’a fısıldarken, kaderin yani  kazanın yani geleceğin öğrenilmesinin şeytani bir iş olduğunu halka her fırsatta ilan etmiş , bu şeytani işin sona ermesi ve meleklerin bir iblisin tacizinden kurtulması gerektiği dini bir zaruret olarak göstermiştir. Sonunda rasathane III. Murat’ın emriyle Kılıç Ali Paşa tarafından denizden gerçekleştirilen top atışlarıyla yıkılmıştır.
Korkuları kıyamet haberlerinin sona ermesiyle savrulup giden İstanbul halkı da bu şeytan işinin sona ermesini büyük şölenlerle kutlamış, rasathanenin duvarlarına birer kazma vurarak imanını tazelemişti.
Kıyamet korkusundan camilere sığınan insanların, Allah’a dua edenlerin “meleklerin husisi hallerine şahit olduğunu”  ” kaza ve kaderi önceden bildirerek ahlakı bozduğunu” iddia ederek  yıktıkları bu rasathane bize gelecekten tek bir haber veriyor: aptallık çağından henüz çıkmış değiliz.

*** İlginçtir ki Kadızadeler Osmanlı devletini içerden ele geçirmeye çalışan , kadıların yetkilerinin beylerbeyinin üstünde olması gerektiğini savunan Salefi (yenilikçi düşmanı İslam yorumu) görüşün hakim olduğu  bir ailedir ve rasathanenin yıkımı onların ilk zaferidir.
*** Batı gözlemevlerinden on yıl önce olan Tophane Rasathanesinin yıkımından sonra astronomi ile ilgimiz gazetelerin burç sayfalarından öteye gidememiş ve doğunun bilim-toplum ilişkisi bugünkü sınırlarına çekilmiştir.
*** Hala toplumda kendini mehdi ,  karşıtlarını ise deccal ilan edenlerle birarada yaşıyoruz.

koparılmak

benim gölgem, sunağından çalınmış bir kurbandır;

ishak ya da ismail; sözcüklerim bileylenmiş bir bıçak.

benim gölgem, ışık dolu dolunaylardan saklanandır.

kıvrılmış bir taşın altına tedirgin yatan yılandır.

Gözlerimi mavi boyunlu bir tavus kuşuna bağışladılar

kibrim çırılçıplak ve sahipsiz kaldı; nasıl bir inkardır?

ellerim hayat ağacının sarılmış sımsıkı dallarına;

Benim gölgem, koparıldıkça özgürleşen bir yapraktır.

…..

Düşecek yer  yok,  çöküş olur ancak bu gök-kubbeden

Yaşamak doğumlardan da sancılı bir ablukadır.

Herkes küllerinden doğamıyor; yanıp savruluyor bir çoğu

Benim gölgem, cehennemi yurt edinmiş bir zümrüt ü ankadır.

solgun ay

yıldızlar tükürür göğe solgun bir ay,

geceler gölgeleri yer,

sen kimin usturlabı-sın, kim bulur seni içinde

– yitirdiğini kim fark ederse önce .

yıldızlar tükürür göğe  bir solgun ay,

döller gibi kendi fersizliğini;  çöker üstüne üstüne .

içindeki son aydınlığı da emer yalnızlık,

sen kimin usturlabı-sın; kör vakitlerde,

saçları rüzgar kokan uçurtmalar döne döne düştüğünde.

 

solgun ay,

ah kimse muradını alamaz, açlar sofrasıdır .

Kayalıkları göstermeyen bir denizci atlasıdır,

terk edilmiş kentlerin en ücrasıdır.

sen kimin usturlabı -sın ;bilmeden önce

denizlere süzülen nehirler boyunca

akıp gitmeden önce.

perihelion (günberi)

kucağımda, bir yarım ay , 

eksik kalmış bir yaşam gibi ölür.

alın yazısı diyorlar , bir avuçta birikir hepsini toplasan ,

geçmiş, sesini kaybetmiş bir kelam gibi ölür.




bir ağaç çırılçıplak karşılar kışı,

bir nehir kurur gider yatağında

ateşini nasıl harlar bir ay günberi,  

ters dönmüş bir doğum sancısında.

eğilip büküyor, eksilip tamamlıyor kendini, 

ötekinden bir tasmayla

insan, nasıl evcilleştirdiyse gölgesini

bir sokak lambasında .




kucağımda bir yarım ay,

eksik kalmış bir yaşam gibi ölür

hangi düşle perçinlenir 

dört nala koşturulmuş, törpülenmiş bir ömür .




denize ışıktan bir yol çizer,

Musa’sıdır günberi yakamozların

yarına ordan geçer

ne varsa  dünden arındırdığın

göç

Bulutlar arkasına saklanır ay

uyur gecenin koynunda bir cinnet nöbeti

Sulara karışır gölgemiz

baştan aşağı karalanmış, silinmiş, karalanmış, silinmiş

tükürüklere boğulmuş bir faili meçhul cinayeti .

Yavaşça kayboluyor, karanlığın koynunda katilimiz.

Elleri gölgeme sığınıyor, gövdesi evlere

Biz bir tersine göç gibiyiz

 

sesimiz yabancılar içinde boğuluyor,

 

biri gölgeme sığınıyor,

bir çocuk gözleri, kanlı elleriyle sığınıyor.

anladım içindekini öldürdü

pusuda puslu bir havada belki de

vakitsiz bir göç mevsimi

elleri gölgeme sığınıyor , gövdesi evlere …

kayıp ruhlar

içimde açgözlü bir kemirgen bütün ruhları çalar

kuşatılmış kentlerin sokaklarından

ayıkladım saçlarına sinmiş barut kokusunu

dirilttim seni de öyle bir meydandan.

 

yarına nasıl ulaşır umut

düne kurulmuş bir barikattan?

 

içimde bir kemirgen, unutuşun ismi faili

siliyor yüzleri birer birer aklımdan

kayıp ruhların içinde  kaybolma  gel

gülüşün aydınlansın ay ışığından.

 

ışığın yazgısı

gözlerimi kapattığım her karanlığa sızıyor ışık

başkalarının aynasında nasıl tutunuyor bir yosun gibi.
gözlerimi kapattığım her zamana sızıyor ışık

kimse oluyor, dün var olanla yoksun gibi.

biri bana izlerini bıraksa içim acır ,

hangi duvarımda taşısam yıkılır gölgesini…

gözlerimi kapattığım her geçmişe sızıyor ışık

boğum boğum bir gökkuşağı eskisi…

başı ezilmemiş bir umut oluyor bütün yollar

dönüp gitsem damarlarımda taşırım bütün zehirini .

elini tutsam yanı başımdaki gölgemin

azadını isteyecek yaşamak için kendi seçimini,

oysa ışığın yazgısıdır onu bana prangalayan,

anlatsam anlamaz hiç öğrenmedi benim dilimi .

gözlerimi kapattığım her bana sızıyor ışık

kesilmiş damarlarımdan sızıyor ışık her yana .

yavaşça alıyorum onu içeri

kendi girdabında boğulmaktır ışığın kaderi.