Kategori arşivi: MARE NUBİUM

Bendis

Bendis (Ay Tanrıçası)

kaç gece kat ettim, ah ay; yorgun bir nehir gibi çöktüm

bir deniz kıyısına.

paslı bir demir gibi kendini zehirledi sözcüklerim .

Ah ay, bir yangından artakalan  közden arınmış kül yığını

güneşin koynundan çalınmış zemheri ışığı .

kuşların kanatları değiyor, gülüşün ilişiyor uçlarına

özellikle martılar , beyaz boyunlarından yanık  kanatlarıyla martılar.

Ah ay, saklambaç oynuyorsun, çoğumuz bir körebe  çocukluğuna

oysaların içinde çiçeklenir yüzümüz, keşkeler fazla işgüzar…

çatallaşıyor dilim yorgun bir nehrin ağzında

bütün yalanları kendine söylüyor yalnızlığım,

en çok kendini mutlu ediyor kendinin gıyabında .

Ah ay, ben seni su taşırken gördüm bir şafak yangınına

saçlarının alevinde tutunmuş  bir gölgeyi yakarken

Başka yıldızları emzirirken gördüm karanık içinde gizli gizli

ceylanlara yol gösterirken, sulara gümüş eritirken

suretin bir ağacın dallarına uğur getirsin diye asılırken .

ah ay; bir insan yeniden doğamaz ki;  eskiyi soyunarak

azalıp azalıp çoğalarak

çekip gitme vakti gelir soğuk bir cesedin ceketinde .

sen hangi güneşe dayasan başını , görüyorum,  eksilsen de mutlu ediyor

kınını kesen bir kılıç gibi bileyleniyor içinde ne varsa ;

berrak bir yarına akıyorsun; medcezirler arasında.

Ah ay,

Annesini kaybetmekten nasıl korkar bilir misin 

bozkırın gecesinde dörtnala koşan tay?

Öyle saklıdır bende bütün acılar .

iz

Başkalarının kaderini yaşarken beklemek ;

Bir dolunay aydınlığıyla hem de umutla beklemek …

İçindeki yıldızları bağırmadan ,

Dalgaların hırçınlığına aldırmadan ,

Çiçekli düşlerle beklemek. ..

Başkalarının kirli geçmişini saklamak koynunda

masmavi elbiselerin altında , aya bulanmış bir bedenle saklamak …

pırıltılar arasında , göçebe bulutlar altında

sırra boğulmuş taşlar gibi saklamak…

Başkalarının avuçlarını evin kabul etmek ;

yıkanıp atılacağını bile bile,

mavi düşlerden uyanacağını bile bile kabul etmek .

 

mayıs

diriliyor toprak, suların izlerine damlıyor buz dağları

seni benim bataklığıma hapseden akıntının peşinde

yepyeni bir güne uyanıyor , yemyeşil bir güne ….

elimin ayasında ve suyumun aynasındasın

nazlı bir nilüfer gibi ,

karanlığın ortasında bir fer gibi.

seni benim bataklığıma hapseden akıntının peşinde

okyanuslardan göçen kuşların hikayelerini fısıldıyorsun

karanlık sularıma engin denizlerden mavilikler taşıyorsun .

elimin ayasında ve suyumun aynasındasın …..

 

sen

sen kendini benim için az öldürmedin.

“bu benimki adanmış bir hayattır, ver karanlığını işte ışık ”

derken titremedi dalında bir yaprak kadar dudakların.

sen kendini benim için az eksiltmedin.

soysuz zamanlar için bir tapınaktır, soy bedenini ;

bütün günahkarlar  için yarına gebe bir gece.

gezdir tenimde bütün acıları dindiren merhemini.

sen kendini benim için az öldürmedin.

yanılgılar denizinde tuz biriktirirken ben

bir kör taşı aydınlatırdı yosun renkli gözlerin .

ben kendi savaşımın esiriyim;

sonsuz uykusunda bir kozanın.

renkli kanatlar oluyor her bahar bana senin ellerin .

paslı kilitlerin çilingiri, yarındır bizim için anahtar;

göğüslerindeki sütle büyütürken beni

biliyordun yaşam var , yaşam var…………

bulutlar denizi

uzaklardan geliyor adımlarım,

kısaldı boyları gölgeler gibi.

uzaklardan geliyor

fısıldanmış sözcükler gibi.

mutlular yolun sonunda.

neşeli şarkılar söylemiyorlar elbet

kaybolmanın korkusu dinmiş,

keşfetmenin hazzı sinmiş,

uzaklardan geliyor adımlarım.

öğrettiği ne varsa bir yolun

içimde bir çocuk öğrenmiş.

uzaklardan geliyor adımlarım

yolun başında yatan cesetten

kurtulmuş, hafiflemiş

bulutlar denizinde yüzüyor.

rosea mare

sus,  benim boşluğumda sen yankılan.
Yıkık şehirleri örten kumlar
Halkalanır sus .

çığlıklar gizlenmez gövdemde;
benim boşluğumda sen yankılan .
Bütün dalgalar çekildiğinde
Bütün bulutlar silindiğinde başlar fırtına
Ah, o kamaşmanın karmaşası ,
Berraklığın altında saklanan gölge,
Şakaklarımdaki doğum,
Sus .

Bütün denizler pembedir akşamüstü
Sonra bir körlük karası.
Yıldızları sefil eden o yokluk.
Bir büyük boşluk,
Bir yangınla dolar damarlarım
oluk oluk,
Sus.

Sözcüklerin zamanın akışıdır
Dökülmeden,  dudaklarında gizlenmeli .
Zaman bir fısıltı kuyusudur
Aklının içine dolan kaygılar gibi
Sözcükler de ona dolar.
Sus .

Yağmur seni arındırmaz,
Bu pembe denizde
Etin acır sadece
Hani şu paslanmış çivilerle
Çarmıha gerdiğin …
Gözbebeklerinde güneşin o aydınlık lekesi
Hani şu her şeyi kör eden ışık
Hani şu berraklık
Kapat gözlerini,
Sus..
Benim boşluğumda yankılan.
İzleri tenimde birikir.  
sus.

olur

kapılar demir olur , çalsan da açılmaz..
kış gelir ellerinde üşür gözlerin
küçük bir kuş gibidir  ; uçamaz.
bir balkan ezgisi gibi bazen oynak
bazen kanın gibi ağır akar..
gözyaşında tuz olmaz.
dünyanın en tuzlu yerleri çöllerdir
çürütmez ama kurutur yavaşça
belki bu yüzden ağlanmaz.
bütün sevda sözleri sonunda bir ağıt olur.
istersen döndür zamanı yeniden kur .
istersen tanrıların sofrasına otur.
bütün sevda sözleri sonunda ağıt olur .
Şimdi söyle sözlerini içinden
şimdi düşle , ki her düş küfür olur
zaman bizsiz ilerliyorken ..
seni öylece derinden
kavrayan şeyi anlamak için yaşıyorken
düşen bütün meyveler koca gölgeli bir ağaç olur.
dallarında karıncalar , tırtıllar , kuşlar
herkes birbirini yiyip büyüyorken
ağacın düşü güneş olur.
şimdi uzat başını ,
şimdi bak ,
aynada gördüğün yüz
güneş kadar berrak .

sözcüklerin bittiği yerde konulmuş yasak
düpedüz bir gerçek olur .
kapılar demir…
kapılar kilitli ..
dudaklarımdaki pası aç bir zaman gibi kemir.
bedenin bedenden bir zırh giyisin
ama bırak ruhun kırılsın , incinsin
bu kadar yokluğa boğulurken her şey
sevişmek, içten içe yaşamak olur .
şimdi soyun örtülerinden
şimdi etlerin çıplak
bırak kendini bırak
çünkü şu an dokunmamak günah olur