Etiket arşivi: 2016

koparılmak

benim gölgem, sunağından çalınmış bir kurbandır;

ishak ya da ismail; sözcüklerim bileylenmiş bir bıçak.

benim gölgem, ışık dolu dolunaylardan saklanandır.

kıvrılmış bir taşın altına tedirgin yatan yılandır.

Gözlerimi mavi boyunlu bir tavus kuşuna bağışladılar

kibrim çırılçıplak ve sahipsiz kaldı; nasıl bir inkardır?

ellerim hayat ağacının sarılmış sımsıkı dallarına;

Benim gölgem, koparıldıkça özgürleşen bir yapraktır.

…..

Düşecek yer  yok,  çöküş olur ancak bu gök-kubbeden

Yaşamak doğumlardan da sancılı bir ablukadır.

Herkes küllerinden doğamıyor; yanıp savruluyor bir çoğu

Benim gölgem, cehennemi yurt edinmiş bir zümrüt ü ankadır.

solgun ay

yıldızlar tükürür göğe solgun bir ay,

geceler gölgeleri yer,

sen kimin usturlabı-sın, kim bulur seni içinde

– yitirdiğini kim fark ederse önce .

yıldızlar tükürür göğe  bir solgun ay,

döller gibi kendi fersizliğini;  çöker üstüne üstüne .

içindeki son aydınlığı da emer yalnızlık,

sen kimin usturlabı-sın; kör vakitlerde,

saçları rüzgar kokan uçurtmalar döne döne düştüğünde.

 

solgun ay,

ah kimse muradını alamaz, açlar sofrasıdır .

Kayalıkları göstermeyen bir denizci atlasıdır,

terk edilmiş kentlerin en ücrasıdır.

sen kimin usturlabı -sın ;bilmeden önce

denizlere süzülen nehirler boyunca

akıp gitmeden önce.

perihelion (günberi)

kucağımda, bir yarım ay , 

eksik kalmış bir yaşam gibi ölür.

alın yazısı diyorlar , bir avuçta birikir hepsini toplasan ,

geçmiş, sesini kaybetmiş bir kelam gibi ölür.




bir ağaç çırılçıplak karşılar kışı,

bir nehir kurur gider yatağında

ateşini nasıl harlar bir ay günberi,  

ters dönmüş bir doğum sancısında.

eğilip büküyor, eksilip tamamlıyor kendini, 

ötekinden bir tasmayla

insan, nasıl evcilleştirdiyse gölgesini

bir sokak lambasında .




kucağımda bir yarım ay,

eksik kalmış bir yaşam gibi ölür

hangi düşle perçinlenir 

dört nala koşturulmuş, törpülenmiş bir ömür .




denize ışıktan bir yol çizer,

Musa’sıdır günberi yakamozların

yarına ordan geçer

ne varsa  dünden arındırdığın

göç

Bulutlar arkasına saklanır ay

uyur gecenin koynunda bir cinnet nöbeti

Sulara karışır gölgemiz

baştan aşağı karalanmış, silinmiş, karalanmış, silinmiş

tükürüklere boğulmuş bir faili meçhul cinayeti .

Yavaşça kayboluyor, karanlığın koynunda katilimiz.

Elleri gölgeme sığınıyor, gövdesi evlere

Biz bir tersine göç gibiyiz

 

sesimiz yabancılar içinde boğuluyor,

 

biri gölgeme sığınıyor,

bir çocuk gözleri, kanlı elleriyle sığınıyor.

anladım içindekini öldürdü

pusuda puslu bir havada belki de

vakitsiz bir göç mevsimi

elleri gölgeme sığınıyor , gövdesi evlere …

kayıp ruhlar

içimde açgözlü bir kemirgen bütün ruhları çalar

kuşatılmış kentlerin sokaklarından

ayıkladım saçlarına sinmiş barut kokusunu

dirilttim seni de öyle bir meydandan.

 

yarına nasıl ulaşır umut

düne kurulmuş bir barikattan?

 

içimde bir kemirgen, unutuşun ismi faili

siliyor yüzleri birer birer aklımdan

kayıp ruhların içinde  kaybolma  gel

gülüşün aydınlansın ay ışığından.

 

kuşatılmış

kırmızı bir gülle kuşatılmış
bütün yaralarımız kanar
ateşle dağlanmış
bütün yaralarımız kanar
ilk dördünden dolunaya döner gibi
bütün gölgelerimiz kanar…

kendi ömrüne kattığın ne varsa
kuşatılmış başkalarınca
yasak bir meyveye çiçek vermiş dal gibi
kırılır ucundan kanar.

Bütün cennetler cehennemin ortasında
bütün kaçışlar sokağın çıkmazında
bir kelebek kozasından çıkmak istese
rengarenk kanatlarından kanar.

ay tutulması

Beni aydınlıktan çıkardılar
Bir enkazdan çıkardılar beni
Geceyi delen küçük bir mumdum ben
Güneş’in gölgesine hapsettiler beni
Beni aydınlıktan çıkardılar
Başkaları için kör ettiler beni
Sönsem ardımda bir duman izi..
Bir ay tutulması .
Taşlar denizinde cilalanmış
Bir ışıkla boğdular beni…
Üstümdeki toz kalkmaz
Işığa aç bir ayna gibi
Karanlığa hapsettiler beni.
Önce öldürdüler
Sonra Güneş’in karnından
Yeniden doğurdular beni.

mavi kuş

Ben suları mavi sanırdım; ırmakları, denizleri , okyanusları .

Ben dünyayı içimde ne varsa o sanırdım.

Avucumda kırılıp dökülmeden önce,

ben suları mavi sanırdım…

Bütün renkleri soyuna bilirsin;

Hatta kokun bile siner kimisine,

Hatta bir geçmiş gibi tutunabilirsin de delicesine ,

Okyanuslar, denizler, ırmaklar hiçbirine sığamaz mavi

taşar tüm sabahları gökyüzüne.

Ben dünyayı içimde ne varsa o sanırdım

Tutup yağmura savurmadan önce …

Bir insanı önce düşleri  kör edermiş ,

Ben  kuşları da mavi sanırdım içimdekini öldürmeden önce.