Etiket arşivi: aşk

Öbür Yarıları

Çekip gidiyor şimal yıldızı
böyle fırtınalı gece yarıları.
İnsan kendi ayak izlerini
tanımaz mı ?
Güzel makyajlı bol tadilatlı
iç çekişler, onarılmış geçmişler.

Rıhtımlar, limanlar, deniz fenerleri;
yırtılmış, yakılmış seyir defterleri;
Terk edilmiş, pas tutmuş gemi gövdeleri;
İç çekişler, iç denizler ve
insan iskeletleri .

Dolunaydan arta kalan öbür yarıları
Tamamlar gözlerim.
Sisler içinde, gecenin kör karanlığında
Yelkenime rüzgar doldurup
Başıboş dolaşmayı severim.
İç çekişler, can çekişler
Bin ağızlı bir delta dinginliğinde
Küfretmekten yorgun uzayıp giderim.

Elleżîne / ki onlar

Akşama doğru yüzüne bir pembelik konar
Kadehinden çalınmış şarap sarhoşluğuna
Sözcükleri unutur yahut kıvrılmaz dilin
Söyleme, biliyorum, geçme ayrılık faslına
Ben dinlemeye gelmedim senin kanat yoksunluğunu
Kaderin sesiyle seni taşlaştıran buyruğunu.

Akşama doğru deniz kayalara çarpar beyazlaşır
Aklar kendini sonra saadetine kavuşur.
Böyle yarım yamalak bir masumiyet bizimkisi
Kim önce yitip giderse suç ötekine kalır.

Akşama doğru bir kuş güneşi gagasıyla taşır,
mezarına toprak atar gibi çırpar kanatlarını
Onlar ki ilmine ermiştir bilirler giden
Mutlak daha bir aydınlıkla döner geri
Oysa önce kalbi soğur insanın, önce yarasını terk eder
Kör bir bıçakla temizler geçmişini
ve yaralarını rengarenk kumaşlarla süsler.

Akşama doğru her gölge bir diğerine siner
Suya gümüş dökülür, ateşe nar sürülür
İnsana da bir umut düşer sabaha çıkamayan.
Bir yıldız Ay’a değer soğur
Biz şeytan yoklaması belki bir iç ürpermesi
Öyle imtihan edilir sahtesinin yanında gerçeği…

Tenha Öpüşü

irkildi değince dudakları,
soğuk bir mevsime sarılıp uyuyordu.
güneş aynı pencereden doğuyor,
yağmur hep aynı saatte yağıyordu.
Değişmez bir hayaldi geçmiş
Hep bir tenhada öpüyordu.
merhamet hangi yarayı iyileştirir?
kapına gün batımı dayanmışsa
körkütük, sırılsıklam
rahminden ateş çalıp şiir eylediğin .

irkildi değince dudakları
zembereği zemheride bir mevsim
kurulmuş bir hayaldi belki de
ama hep tenhada öpüyordu
soğuk bir demir gibi kesiyordu
ellerinin ayasını ve buna
değişmez kader diyordu.
oysa kan sıcakken akar
belki bu yüzden kanar
bazı geceler yaraların

irkildi değince dudakları
öyle ya bir buğulu öpüş
diriltebilir
çatallı bir nehir ağzı gibi
ayrı düşmüş
ve bir daha aynı denize dökülmemiş
iki nehri.

iyi ki hep tenhada öpüyordu…

Süt Buğusu

Herkes başkasına verebilse keşke
kullanmadığı sözcükleri.
Kadim çamurdan tüten süt buğusu dışında,
Bulsa ve yitirmese kardeşliği.

herkes başkasına verebilse keşke
kullanmadığı sözcükleri.
öyle ödünç falan da değil.
geri istememek üzere bir daha .
Fısıldanmış gibi rüzgara..
Herkes bir kuş kadar bilse
konduğun dal senin değil,
kışa dayanmıyor yaptığın yuva.

Bütün gecelerden uyandırır bizi
bilse herkes keşke
aynı süt buğusu tüten burnumuzda,
O kadim çamur aynı maya.

Benzeyişler

İçindeki güvercinler kaçıp gider diye
mi  bu büyük hapishane?
Bırak onları bırak gökyüzüne.
o zaman kanat sesleri
kanatmayacak yaralarını.
Daha çok başkalarına benzeyeceksin,
güzel yenilgilerle bezeyeceksin
Eriyip duran geçmişini.

Deniz kıyısı esrar kokuludur;
Ne güzel düşlere salar seni
küreksiz bir salıncakta,
Dursuz duraksız, sonsuz bir kucakta
Büyür içindeki gök, göreceksin.
De ki beni karanlığa bırak;
Kapanmış bir gözde yoktur
açık denizlerin siyahı .

Hepimiz tutsağıyız işte
Senin göğsünde emzirdiğin
O büyük tedirginliğin.
Yüzün ne kadar da benziyor başkalarına,
Bırak ezberlediğin tüm mimikleri bir yana
eskimiş maskeler gibi;
Şaşırıp kal çırılçıplak haline.
Yaşanır olmasıdır
Bir duyguyu gerçek kılan,
Ateş ancak feriyle ayrılır ışıktan.

Bir gök, düşüdür güvercinin,
bırak onları bırak gökyüzüne.
Ne kadar da başkalarına benziyor
Yüzün, gözlerin, ellerin…
Öldür içindeki sıradanlığı ve unutma
kuytuda işlenen bu cinayetin
Faili insanın kendisidir…

Alaca karanlık

Öğüt ağaçları çiçeksiz
meyvesiz kupkuru duruyor.
Budanmamış, utanmamış duruyor işte.
Dalındaki kuşu yitirmiş, kim bilir
belki de
Havai fişeklerin yüreğini
patlattığı bir serçe
Yuva kurmuştu mevsimler önce.
Ah ne güzel görünüyor
alaca karanlıkta bu gölge..
Oysa
öğüt ağaçları çiçeksiz
Meyvesiz kupkuru duruyor.

Yavaş yüzlü bir su
Kırıldığı yerden köpürüyordu
Alaca karanlıkta.
ve biz
her şeyden habersiz
yol alıyorduk
Altımızda bin bir renkli balıklar
Aynalanıp duruyordu
karanlığı bir tek onlar yırtıyordu.
suyun tersine vurup yüzgeçlerini
bir düş evi kılmışlardı nehirleri
onların hayallerini bir tek
su bentleri engelliyordu.

Bu eskiyen ahşabın içinde
bu et yığınında,
bu, kaskatı kesilmiş
öğüt ağacına benzemiş
düş (kün) ler evinde,
dinginlik yol alıyordu.
Sana geldim ey alaca karanlık
beni de sakla
demek ne zordu?

mart artık
bahardan sayılmasın
ve alaca karanlık
müjdeci değil sabaha.

Doya doya küflensin
çürüyüp filizlensin
içimde
ne aitse bugüne.

Kim elimden tutuyor,
kim sırtımı sıvazlıyorsa,
Doya daya küflensin
çürüsün filizlenmesin.
İçim de
bentleri hiç açılmayan,
suyu zehir
bir nehir olsun ona.

öğüt ağaçları çiçeksiz.
Ölüm ağacın dalında…
şimdi oturup seyredin gövdenizi
bu alaca karanlıkta.

Çığlık

Biliyorum,
geçmişimiz karalanmış bir defter;
silik ve belirsiz suretler
barındırır içinde,
Kırılmış dallar, kurumuş kökler.

Biliyorum,
Karaladıkça daha çok can yakar
körelmiş kalem,
kuşkulu bir tereddüt
keser durur satırları.
Oysa ne zamandır
kuşa benziyor
ses tellerime konan.

Biliyorum,
Bu kentte çiçek adları verilir
çıkmaz sokaklara,
ve neresinden dönülse kardır
yarım yamalak yalanlardan.

Biliyorum,
Az ötede soluklanıyor
Koşup duran,
Neresi kanasa orayı silip atan.
Biliyorum,
Sözcüksüz bir çığlık
bir karalamayla anlatılır.
Dönüp dolaşıp uzayan .

Biliyorum,
Gölgeler birbirini
İki gökkuşağı bile.
Biliyorum o yüzden
bu veda, bu güle güle….
Biliyorum,
geçmişimiz karalanmış bir defter.
Kirleniyor şimdi de
Şimdide…

Seyr-i Alem

Cennetin ışığı
cehennemin ateşinden sevgilim
gözü kamaşır insanın.
ve ayaklarına uzanan gölgeden
seçersin kaderin yolunu
daha çok insana benzemek için
daha çok yara ile
bezemek ruhunu.
karanlıklar içinde bir seyr-i alem
mülhem, müphem, mahrem…

öpüşürken bir kan pıhtısıdır kalbim
kirli bir şarap kırmızısı.
Dövüşürken ateşle dövülmüş bir çelik…
-ki bazen dövüşür gibi sevişir insanoğlu-
öyle bir savaştan arta kaldı
göğüne yıldızlar sığdırdığım gecedeki bu çentik.

insanların alınları kırılgandır,
dudakları titrek,
insanların gözleri korkaktır,
ne zor iki kirpik kavuşmadan bakmak
alnı kırışmadan karşılamak hayatı.
ne zor susmak içine akarak.
şimdi sırt sırta oturmuşuz
suç ortağına şahitlik etmeden
seyr-i alem ediyoruz seyr-i sefer edenleri
mesut bir ödleklik bizimkisi.

cennetin ışığı
cehennemin ateşinden sevgilim.
bir dağ çırılçıplak yıkanır her sabah
bir çiçek bir tufana uyanır.
hangisi daha çok korkar
hangisi daha cesur kim bilir?
diyorum ya bazen, kuşların gagaları
benim ellerimden maharetlidir.
onlar bahar getirir bahar götürür.

gülerken bir kan pıhtısıdır kalbim
güne can veren bir şafak kırmızısı…
hüzünlenirken solup giden bir umut.
-ki bazen hüznüne de güler insanoğlu-
döşümde giderek büyüyen bu delilik
anlatır boşlukta kaybolduğumu.

Onarmak

Bekle,
yalnızlık sokakları çıkmazlarla örülü bir ülkedir.
ve mavi levhalarında
sana söylenmemiş yalanlar gizlidir.
biliyorum, kırık bir oyuncak gibi
onarılmayı bekliyorsun,
biliyorum, imrendiğin ne varsa
çocukluğun almış ellerinden
ama bekle,
soğumuş yıldızların pencerene döküldüğü
ve camlarında tufanların dindiği o geceden
çıkacaksın sabaha bekle.
biliyorum, göç mevsimlerine aldandın
bıraktın kendini medcezirlere.
biliyorum, yitik parçaların
el yordamı yerleştirildi yerine
ama bekle
seni onaran seni yaralayandır bekle.

dipdiri bir ayaz yalnızlık,
hoşça kal demeden duracak öyle içinde.
gece fenerleri, kirli gökte puslanmış yıldızlar
hepsi kuduz bir köpek gibi ısıracak seni.
bekle, deniz tuzları
döksün kabuklarını yaralarının
bekle …
Biliyorum yeşermek zor, ölü ağacın köklerinden
içi un ufak olmuş kocaman bir gövde bu
sararmış bir yaprak değil ki düşen
Bekle …
Yüzün kaç kişiye mezar olur,
kaç kere dirilip ölürsen
o kadar bekle.
Zehirli bir şaşkınlık takın gülüşüne
imalar imlalara dönüşsün bekle.

kendini hangi endişe ile onarırsan
ona benzersin,
asık yüzlü bir yabancıya daha çok,
biliyorum .
içini dağlayan ateşle bekle.
hangi berrak su nilüfer barındırır?
biliyorum, pervasız bir öfke
vakitlice uyandırmaz hiçbir şeyi.
biliyorum yarın için adanmaz bugün.
ama bekle.
onarılmak bir söz ile dirilmektir.
ne sürgün, ne küskün …
bekle.