Etiket arşivi: Cehennem Nehri

Mayıs çağrısı

Haydi binin,

ne de olsa bir uçuruma süreceğim

ben bu bisikleti.

işlerken bileylenmiş bir bıçaktır

ve tütsü kokar zaman.

Ateşe atılmış bir geçmişin

tükenip duran ışığında.

Haydi binin,

ne de olsa uçuruma süreceğim

ben bu bisikleti.

Kuşanmak zorunda değiliz artık

bir zırh gibi, bu kokuşmuş eti.

Mayıs geliyor ve düşen

kendini filizler topraktan.

Haydi binin,

bu müzikli atlıkarıncadan

alacakaranlığa çıkacağız.

karanlık nasıl erir biliyorum gölgemden

ve gerekirse tüm incinmişleri

onun karanlığına gömeceğim,

ağlakları, kırılganları, küskünleri .

Haydi binin,

Çünkü bu rüzgar

Sırt çantasıdır geleceğin.

Hekate

I. YÜZ/ ANAHTAR

Benim saklambacım kendimle
kaç kapı kitledim bilsen üst üste
bir aynada sobeledim onu
belki, kim bilir  ben onu değil de
o beni buldu.

II.YÜZ/ ŞARAP

Şaraba kanı karışmış dudaklarının
öyle azapsız bir ölüm elindeki;
bir rüyadan uyanmadan
bir diğerine dalar gibi.

III. YÜZ/ CELLAT

Gül nasıl yere düşürürse yaprağını
öyle uzatıyorum sana başımı.
Biliyorum çünkü ben annemin rahmine döneceğim
efsunlu bir uykuya yatmak için

 

Bağışlamak

Beni suskunlukla mayaladılar, keskin bir giyotinle.
beni bağışlayarak mühürlediler, isli bir ateşle.
Kanlı bir rahim gibi doğurgan dudaklarım,
Ben oyum, yahyası dilsiz bir isa neyse.

Nefesim bulut gözlerim yıldız saçtı geceye,
ve terimden deniz, etimden kara yaptılar.
Eksik bir insan bıraktılar geriye.
ben kendimi tamamlayamam bağışlayın beni….

Buhtunnasar

*Buhtunnasar [Nabuchodonosor=Nabukednazar]

Fırat Dicle’ye karışıyor; kan kırmızısı gök mavisine
de ki ona,  ben Babil’in asma bahçelerini gördüm,
benim eteğimdeki kilden yapıldı tabletler;
dağları erittim, kuşlara su verdim  ve yeşerdi çöller.
de ki ona,, zeytini de gördüm hurmayı da buğdayı da
rüzgarla örtüldü ayrılıp gittiğim kentler.

Dicle Fırat’ı öpüyor; Basra denizinin kıyısında
bin diliyle öpüyor, bir düşüyle öpüyor.
De ki ona; benim saçlarımda bebek kokusu,
benim suyumda gözyaşı tuzu,
ince belli ve kıvrak kadınların tutkusu;
kör inançların, uydurulmuş tanrıların tortusu var.
ondan kanım bir deli gibi akar.

Fırat Dicle’yi öpüyor ve yıkıyor Kudüs’ü Bahtunnasar.
bunlar,  diyor,  bir duvarda ağlayacaklar .
ve bu kenti kendilerine mezar yapacaklar.

Fırat Dicle’ye karışıyor ;
Çocuklar taş taşıyor Kudüs sokaklarındaki barikatlara
Süleyman kuşlarla konuşuyor da bilmiyor insanların dilini
Bu yüzden yıktım onun mabedini.
bin başlı ejderin orda kestim nefesini.

Fırat Dicle’yle karışıyor;
Kudüs sokaklarında bir yetimi taşlıyorlar
bunlar bilmiyorlar Davut’un Golyat’ı  yendiğini
ve Nemrut’u bir sineğin devirdiğini.
yıktım onların kentlerini; (şimdi )bir duvarda ağlıyorlar.

Fırat Dicle’yi öpüyor; toprak kokuyor ikisinin de dudakları
biri Ademi, diğeri Havva’yı  doğuruyor yeniden
Babil’in asma bahçelerinde üzüm şaraba dönerdi
ve bütün çocuklar aynı sütü emmiş gibi kardeşti .
De ki benim bir özlemim var
Başı taşla ezilerek öldürülmesin Habil
ağlanmak için yıkılmasın hiçbir duvar
o asma bahçelerinde ab-ı hayat içerek yaşasınlar.

Buhtunnasar [Nabuchodonosor=Nabukednazar], Âsûrî devletinin en meşhûr hükümdârıdır. Milâttan önce 605-562 yılları arasında hüküm süren, Yahuda Devleti’ni ortadan kaldırarak Kudüs’ü ve Süleyman Mâbedi’ni yakıp yıkan Bâbil kralı.

beklemek

bir rüzgar, bir yaprak gibi bıraktı mı seni caddelerin ortasına
bir insan selinden arta kaldın mı ?
akmayan bir nehirde
bir taş gibi çöktün mü olduğun yere ?
aradın mı sırtına bir duvar ?

ışık bütün ayrılıkları ikiye böler,
zaman  kurutur yaraların izini;
oysa beklemek sonsuz bir geceye hapsetmektir kendini.
ayrılıklar hatırlamakla yetinir çoğu kez
beklemek unutmamakla yükümlüdür ve seni
inceltip koparır bir karanfil gibi.

“büyümez ölü karanfiller”

beklemeye kök salmış ağaçlar da ölür
ve yürür kokusu bir rüzgarda.
yürür çırılçıplak .

beklemek, girmek için bir mezar arar
yeniden doğurmak için bir çocuk
yorgun sırtı için bir duvar ….
atlası çizilmemiş bir cehennemdir beklemek
kuşlar göç mevsimini bekler,
topraklar suyu, tohumlar baharı,
yolcular otobüsü, işçiler akşamı,
öğrenciler teneffüsü
ve vardır her birinin bir döngüsü
başlangıcı ve bitişi.

gülümsemesi eksik bir fotoğrafa
benzetmektir her oğulu.
ve beklemenin bir gün bitmesidir
bir annenin en büyük korkusu .

 

Yitik Yaz Şarkısı

Sizi bir yerden tanıyor muyum ?

denize dökülürken çizdiğiniz menderesler

yağmur sonrası karanlık bakışınız

suyu denize bahşederken

sazlıkları güpegündüz kucaklamanız

sizi bir yerden tanıyor muyum ?

geçmişten çıkaramadım sizi;

-unutmak temiz bir cinayettir-

mezar taşınızdan silinmiş adınız

şezlonglar intihar için en iyi yerdir

son resminiz de terlikleriniz

yaz yersiz yurtsuz bir mevsimdir

arasanız da bulamayacağınız sevdikleriniz

sizi ayaklarınızdan tanıyacaklar.

Sizi bir yerden tanıyor muyum ?

Doğru ya,  herkesin gölgesi herkesin üstünde

belki gölgeme sormalıyım

Sizi bir yerden tanıyor muyum?

Bir yaz okumasından, sonu belli bir romandan

soğuk bira sırasından, sıradan sabahlardan

Aklımı plaj çantasında bıraktım

çok korkuyordum ıslanmasından

belki siz hatırlatırsınız

bir göreyim ayak parmaklarınızı

sizi bir yerden tanıyor muyum ?

bu akşam üstü nasıl da kırmızı

tanrım ben kanıyor muyum ?

Yoksa  photoshopla mı açtınız yaralarımı?