Etiket arşivi: dinçer yurttaş

Halik

dönüp duruyorsun girdabında

aynalanan gövden sığmıyor sığ sulara

mavilikleri giyip bir çırpıda

ufukta küçülmek

ta uzakta eriyen bir buluta

koyup başını

gerçek olan ne varsa yitirmek istiyorsun.

Yıldızlanan gök,

kırılan dalgalar ve akşamüstü

yorgun bir suskunluğa bürünen

kör bir denizde

pul pul dökmek esvabını

ve çırılçıplak, yeniden yaratılmış gibi

karşılamak sabahı

seni boğan ne varsa bırakmak istiyorsun.

Ey halik,

şafağın kırmızısı yetmez

al kan içinde doğmaya.

Ölüm hiç benzer mi

uyuyup uyanmaya,

Dalyanlar içinde kalıp

kıyılara vurmaya.

Ey halik,

Al git ömrünü, belki de sır

apaçık görünendir saklanmadan.

geç git ince boğazlardan

kapılar sımsıkı kapanmadan.

heba edilir yoksa bir ömür

kırılmadan, yaralanmadan

yanıp kül olmadan yaşanıyorsa

bir sonrakine adanıp aldanılıyorsa.

AYRIK OTU

Arsız ayrık otum benim

geç kalmış baharlardan çağırıyorum seni

saflığını yitirmiş şeylerin sarraflığını yaptım ben,

eğilip rüzgara savurmasını bekledim

kırıp kırıp çoğaltmasını.

Arsız ayrık otum benim,

ne kadar çoğalırsan

o kadar uzaklaşırsın adından.

unutursun seni çağıranın sesini

beklemek umut işi değil, sabır işi değil

beklemek gelinmeyeceğini bilmektir ardından.

Arsız ayrık otum benim

bürüyüp durduğun bu yaşam

biçilmiş bir kaftandır ölmelere

ölüp ölüp dirilmelere.

uzatmak başını toprağın üstüne

kamaşan gözlerle bakmak güneşe

bu asıl mucize.

Ayrık otum benim

ne kadar çoğalırsan o kadar uzaklaşırsın adından.

Esmer

Yağmur bütün kedileri kaçırmıştı,

Kara bir bulut gibi uzanmıştım göğün yüzüne,

Yıldızlar silinince biter yaz,

Berraklığını yitirir karanlık, puslanır.

Bir yerde unuttuğumuz rüyalar hatırlanır.

Saçıp savurduğumuz insanlar.

Onlar da kabahatlidir elbet, yine de

Suyun yüzünde kalmak,

İyileşmeyen bir yara gibi kanamak,

Vazgeçmeden tutunmak bir sanattır.

Bak, girdiğim denizin tuzu var tenimde,

Güneşin esmerliği…

Nasıl da siniyoruz birimiz diğerine.

Yağmur bütün kedileri kaçırmıştı.

Sokaklarda serseri bir su

Akıp gidiyordu denizine.

Yer çekimi çiziyordu her şeyin yolunu.

Düşmek bu yüzden kolay

Kalkmak bu yüzden zordu.

Şefkatin de bir alaycılığı vardır,

Bir zehir gibi fısıldanır

Seni iyileştirdiğini sandığın sözcükler.

Oysa bitip gitmiştir sabır,

Kendini inandırmayı da beceremezsin,

Başkaları katılaşır, eşyalaşır;

İçindeki boşlukların bir köşesinde

Yığın yığın, toz toprak içinde.

Yağmur bütün kedileri kaçırmıştı,

Yıldızların ışıltısı berraklığını yitirmişti.

Ağaçlar yaprak üflüyorlardı rüzgara,

Bu çıplaklığa inat,

Maskeleniyordu hatırladığım ne varsa.

Belki bu yüzden unutmak istiyorum.

Acı çekerek ölmesin

Elimin değdiği hayat.

Hengame

Bir şehrin bütün sokakları çıkmaz olur mu?

Oysa uçurum var diye geldim ben buraya.

Yolların kimsesi varmış ve belki

Bu yüzden gidiyor hepsi bir kapı ağzına.

Neyi fısıldadım kendi kendime?

Cebimde bir anahtar olmalı…

Bütün sokakları açmalı çevirince.

Bıkkın bir eşkıya gibi geldim bu şehre,

Dağlardan yuvarlanan bir taş gibi savruk .

Bütün silahları teslim ettim, aklım dahil.

Yoksa hangi kuş yuva yapar tüten bir bacaya?

Göğü çekilmiş işte belki de bu yüzden

İhtiyacım kalmamıştır kanat çırpmaya.

Bir şehrin bütün sokakları mı çıkmaz olur?

Kâğıttan bir gemiyle geldim ben buraya

Yırtıp attım, geri dönemem…

Eğildim gölgemi aldım düştüğü yerden

Güneşli bir akşam üstüydü ve

Olduğundan daha uzundu gövdem.

Gördün mü bak yalnızlıkmış seni bekleyen hengame,

Söyle bakalım nasıl çıkacaksın bu labirentten?

Konuşmuyordu, öylece durduğum yerde bekledi

biliyordum, gece olunca o da gidecekti.

Medea

siyah, bir seyyah için silinmiş bir haritadır,

beni yıldızlı bir gök ile uğurla.

biliyorum, şaşıracağım yolumu yine de

belli belirsiz bir aşkla.

bazen gölgelenirim ve toprak

filizlendirir tohumlu bir afyonu kalbimden

diner acılarım belli ki aldanarak.

gece, aynaları öldürür

karanlık kusar, ta ki kırılana kadar.

beni yıldızlı bir gök ile uğurla,

en mahrem yerlerindeki ışıkla.

su hangi avuçtaysa onun denizidir,

bir damlada saklıdır o koca derya.

siyah, bir seyyah için silinmiş bir haritadır,

bana gökten bir mücevher kopar da ver

merhamet et, adımla çağır.

bu kirli bedeni ışığınla yıka

bir çamurdan yapılmıştır ve sürgün

yalnız aşkla katlanır yalnızlığa.

Yağmuru Beklerken

Bu sabah da o gök denizinde yüzdüm

heyhat kuş oldum kanat çırptım.

Bir balığın çırpınışı gibi bekledim yağmuru

bekledim gökten düşecek can suyunu,

balıklar, kuşlar, kediler, köpekler

bütün mahlukat koklar da havayı

insan anlamaz dilinden, bekler de bekler.

Bu sabah da bulutlar bütün izleri sildi

Unuttum ben de kimdim, adım neydi

Bekledim bana gelmesini unuttuklarımın

Ama belli ki onlar da beni yitirdi.

Bir gölge gördüm bir ara açılınca bulutlar

Suya düşmüş, ıslak bir bendi

Biraz silik, biraz sinik, biraz da tedirgindi.

Yitip gitti gagasında bir kırlangıcın

Yağmur yağıyordu deniz gök, gök de denizdi.

Şeyh Mağlup Divanı

Düşmüşler İçin

Bize sabah getiren gece bir yerde tökezleyip düşmüştür.

Herkes kuyudan çıkarken bize kısa bir ip düşmüştür.

Başaklar eğilmiş, mumlar erimiş, ermiş her şey kemale

Bizim derdimize çare bir acemi tabip düşmüştür.

Sandık devri devran döner, gelir bahar yine yeniden

Bize sonbahar ile kış ayrılmaz bir tertip düşmüştür.

Derler ki yazılan gelir başa, kaderdir itirazsız yaşa

Elaleme usta hattat, bize titrek bir katip düşmüştür.

Boş ver , aldırma bu hayat uyanacağın bir düştür

Açgözlüye göz yummak bize vacip düşmüştür.

Kalk, diren dedik; yenilir belki bu sefer felek

Düzen böyleymiş, doğan rahimde mağlup düşmüştür.