Bir âma şapkasını düşürdü
istemedi görmeyi yine ama …
Parıltılı şafakların içinde kan saklıydı .
toprağın içinde kıpırdanıyordu tohumlar
suyun telaşlı ellerini bekliyorlardı.
su ay ışığında yıkanmıştı ışıldıyordu.
sen upuzun uzanmıştın yatağında
gövden bazen menderesler çiziyordu.
nasıl söylesem dünya her gün başa sarıyordu .
böyle kör bir vakitte anlatmak her şeyi
boşlukları sözcüklerin arasına serpiştirmek
suretini bilmediğimiz gölgelerle dövüşmek
yenilip tekrar ayağa kalkmak ve tekrar yenilmek.
Bir âma şapkasını düşürdü.
Utanıp kimse almadı yerden.
oysa kör olmak lazım dindirmek için
içinde dudaklarını kanatan küfürleri.
bir yağmur bir çamuru da giyinir bazen
bir ölü büsbütün kanar, çünkü cinayet
bitmemiştir henüz ve cellat sözcüklerin arasındaki
kof boşlukları doldurur.
Çünkü sevgilim söylemek yetmez
pıhtılaşana kadar beklemek gerekir.
Oysa sabır işi değildir yeni bir gök kurmak
bir vapur iskelesindeki telaşa karışmak
ve akmak kalabalıklar arasında.
ben düşürdüm hayallerimi hangi yolda kim bilir
oysa cebimden hiç çıkarmıyordum.
kuşlar da böyle ölüyorlar diyorum içimden
kafesin içinde birdenbire.
Bir âma şapkasını düşürdü
gördüm ama vermedim geri
Kör kütük sarhoş olup sıralamak bahaneleri,
görmezden gelmek istedim olup bitmeyenleri
vermedim işte geri.
O da almazdı zaten, hele aynalardan bu kadar ırakken…
şimdi karanlığı ören bir kafesteyim
ayırdında değilim renklerin ve gölgelerin.
köşe başlarında kendimi dileniyorum
kuşlar uçmayı unuttu diyorum,
düşüp duruyorlar avuçlarıma …
Bir âma şapkasını düşürdü
gözlerine inanamadı ama.
bütün yolları ezbere biliyordu
ne tomurcuklanan çiçeklere baktı
ne kanayan yaralara
yürüdü kafesine..