Etiket arşivi: sanat ve edebiyat

Tenha Öpüşü

irkildi değince dudakları,
soğuk bir mevsime sarılıp uyuyordu.
güneş aynı pencereden doğuyor,
yağmur hep aynı saatte yağıyordu.
Değişmez bir hayaldi geçmiş
Hep bir tenhada öpüyordu.
merhamet hangi yarayı iyileştirir?
kapına gün batımı dayanmışsa
körkütük, sırılsıklam
rahminden ateş çalıp şiir eylediğin .

irkildi değince dudakları
zembereği zemheride bir mevsim
kurulmuş bir hayaldi belki de
ama hep tenhada öpüyordu
soğuk bir demir gibi kesiyordu
ellerinin ayasını ve buna
değişmez kader diyordu.
oysa kan sıcakken akar
belki bu yüzden kanar
bazı geceler yaraların

irkildi değince dudakları
öyle ya bir buğulu öpüş
diriltebilir
çatallı bir nehir ağzı gibi
ayrı düşmüş
ve bir daha aynı denize dökülmemiş
iki nehri.

iyi ki hep tenhada öpüyordu…

Sonsuzluk Çemberi

Sevgilim, benim huruf-u mukattam sessizliğimdir
kem kümle başlar ve dolanır durur
cümle kapısından giremez sözcükler içeri .
billur bir sesle anlatabilseydim;
bir yerinden kırılır dağılırdı bu sonsuzluk çemberi .

seferberlikten dönüyor kargalar
ekin zamanı ve gün boylu boyunca uzamış
korkuluklar kaybetmiş savaşı;
boyunları bükük,
dağılmış mısır püskülünden saçları
ve bazen kader birbirine benzetir insanları
ve hatta
korkuluklara.

Sevgilim, benim huruf-u mukattam sessizliğimdir,
günler yüzyıl sürer kimi kez
ve sözcükler gibi
yuvarlanıp gidiyor içimdeki boşluğa herkes.
tutup çıkarmama engel oluyor
tenha bir köşeye sinmiş kum örümceği.

Yıldızlar dallara konmuş bir ağustos gecesi
silkelesem düşecekler,
kekeme bir rüzgar fısıldıyor
diyor ki
yansa da yok ateş böceklerinin külleri,
öyle güzel anlatıyor ki beni
adımı seslenir gibi.

ardı ardına yıkılıyor
başı sonu belli olmayan devrik cümlelerin saltanatı
yüklemler yapayalnız en sonda
benim huruf-u mukattam sessizliğimdir,
döner durur kendini yutan girdabında.

Fenike

kadınlar
Beyrut’ta lal taşından heykeller yapar
mercan renkli kumaşlar giyerlerdi
ve kadınlar zeytin ağaçları gibi kokar
limon çiçeği gibi gülümserdi.

Aradus, Simyra, Tripoli birer şehirdi
Akdenizi vatan sayardı denizcileri
deniz kabukları gibi vurana dek kıyıya.
ve iki tanrıya adanmıştı duaları
biri kadın diğeri erkekti;
tamiras nehrinin kıyısında sevişirlerdi .

ve zenginlikleri sürsün diye
çocuk kurban ederlerdi tanrı Baale

rüzgar yelkenleri şişirip
mavi koylardan dalgalı açıklara itince onları
gökyüzünden yıldız okuyup çizerlerdi yollarını
sevdiklerinden uzakta
ve avuçlarında kürek
aştılar Sicilya kıyılarını
türkü söyleyerek.

kadınlar ağıtla ninni arasında…
düğmeli entarileri
ve baharat kokan elleriyle
Sur sokaklarından geçerlerdi.
özlemle sarılırken kocalarına
unutmasın kokusunu diye
küçük memelerine zahter sürerlerdi.

Kenan eli
sığınmacı kuşların yuvası .
zaman Akdenizden uzaklaştırdı seni
ve zincirledi toprağa,
kuruyup dağılıyorsun
bu güneşin altında.
çocuklar saklambaç oynuyorlar sokaklarında
ölümden kaçarak;
ve kimisi de sunuyor kanını tanrılar susadı sanarak.
kadınlar
sessiz gölgeler gibi
geçmişin düşlerini kurarak
diz kırmışlar pencereleri demirli evlerinde.
kenan eli
denize özlemle bakarak
yıldızlara söylediğin türküyü hatırla
yoksa;
siyah bir çöle döner
karanlık örtünce denizi.

Ninni ve Ağıt…

“anneler günü için “

içine doğru fısılda, ellerini koyduğun o boşlukta
uyuyor, ve  kalbi bir karınca yuvası gibi hızlı atıyor;
bir çocuk, ki onun cenneti zifiri karanlık,
ne tuhaf aydınlık bir cehenneme doğmak ,
yuvasını tel örgülerden bir baraka sanan güvercinler gibi
dönmek,  aynı buruklukla mor akşamlarda.
Ne tuhaf.

İçine doğru fısılda, senin sesin güzel düşlerin habercisi,
çocuk olmanın kahkahaları, anne olmanın sevinci
bizim acılara katlanmamızın tek yolu bu ninni ….

Dünya kendi zalimliğini doğurmuş;
ne kendini kendinden doğurabilir ki ,
içine doğru fısılda ve güven ver bana
nefes gibidir ve terk eder seni her şey zamanla .
ne tuhaf ,  bu karanlıkta yaşayıp bir akdenizde boğulmak.
bir göç mevsiminde kanatları olmadan doğmak
Ne tuhaf.

tut bütün sözcükleri, incitmeden kanatlarından
bir uğur böceği gibi bırak içine, bana doğru fısılda
ruhumu doğuran bir göbekbağı gibi
tekrarla bu ninniyi.

İnsanı geçmişi doğururmuş,
kim kendisiyle büsbütün barışabilir ki.
içine doğru fısılda, büyüt beni korkularınla
dişsiz ağzıma bıraktığın süt gibi …
Ne tuhaf  bir kadının memelerine yuva kurmak
ve çocukları öldürmeye doyamamak
Ne tuhaf.

İçine doğru fısılda, karışmasın sözlerin rüzgara
ve ürkmesin gecenin yamacına sığınmış sabah
toprakta tohumu yeşerten bir su gibi
merhamet sunsun  bu nini …
anne sesi kalırmış bir çocuğun kulağında
kovulduğu o cennetten ,
Fısıldamayı unutmuş annelerin çocuklarıymış
dünyayı cehennem eden
Sesini esirgeme benden, içine doğru fısılda

ay tutulması

Beni aydınlıktan çıkardılar
Bir enkazdan çıkardılar beni
Geceyi delen küçük bir mumdum ben
Güneş’in gölgesine hapsettiler beni
Beni aydınlıktan çıkardılar
Başkaları için kör ettiler beni
Sönsem ardımda bir duman izi..
Bir ay tutulması .
Taşlar denizinde cilalanmış
Bir ışıkla boğdular beni…
Üstümdeki toz kalkmaz
Işığa aç bir ayna gibi
Karanlığa hapsettiler beni.
Önce öldürdüler
Sonra Güneş’in karnından
Yeniden doğurdular beni.