Etiket arşivi: Styks

Huyela

Bak bu bir ayettir; gelir yalnızlık tanrısından
uzun suskunlukların sonuna konmuş bir nokta
bölünmüş uykuların  alacakaranlık şafağında
tecrit edilmiş yerlerinden düşer aklıma.

Ihlamur kokusundan, deniz tuzundan
ve bin renkli çiçekten arıtılıp bal edilmiştir,
kaç kış gömülü kalmış toprağın altında
kaç kıyam görmüş ve yeniden diriltilmiştir.

Bak bu bir ayettir; gelir yalnızlık tanrısından
yolculuklarda biriktirilmiş sinsi bir geçmiş
azar azar bitirilmiş bir ömürle törpülenmiştir.
Mahreminin masumluğunda kirlenmiştir.

Bak bu bir ayettir; gelir yalnızlık tanrısından
İnsan benin benle kavgasından,
kokuşmuş bir bataklıktan yaratmıştır kendini.
ilk ahit yeniden çocuk olabilmektir,
Son ahit çocuk kalabilmektir.

 

 

Buhtunnasar

*Buhtunnasar [Nabuchodonosor=Nabukednazar]

Fırat Dicle’ye karışıyor; kan kırmızısı gök mavisine
de ki ona,  ben Babil’in asma bahçelerini gördüm,
benim eteğimdeki kilden yapıldı tabletler;
dağları erittim, kuşlara su verdim  ve yeşerdi çöller.
de ki ona,, zeytini de gördüm hurmayı da buğdayı da
rüzgarla örtüldü ayrılıp gittiğim kentler.

Dicle Fırat’ı öpüyor; Basra denizinin kıyısında
bin diliyle öpüyor, bir düşüyle öpüyor.
De ki ona; benim saçlarımda bebek kokusu,
benim suyumda gözyaşı tuzu,
ince belli ve kıvrak kadınların tutkusu;
kör inançların, uydurulmuş tanrıların tortusu var.
ondan kanım bir deli gibi akar.

Fırat Dicle’yi öpüyor ve yıkıyor Kudüs’ü Bahtunnasar.
bunlar,  diyor,  bir duvarda ağlayacaklar .
ve bu kenti kendilerine mezar yapacaklar.

Fırat Dicle’ye karışıyor ;
Çocuklar taş taşıyor Kudüs sokaklarındaki barikatlara
Süleyman kuşlarla konuşuyor da bilmiyor insanların dilini
Bu yüzden yıktım onun mabedini.
bin başlı ejderin orda kestim nefesini.

Fırat Dicle’yle karışıyor;
Kudüs sokaklarında bir yetimi taşlıyorlar
bunlar bilmiyorlar Davut’un Golyat’ı  yendiğini
ve Nemrut’u bir sineğin devirdiğini.
yıktım onların kentlerini; (şimdi )bir duvarda ağlıyorlar.

Fırat Dicle’yi öpüyor; toprak kokuyor ikisinin de dudakları
biri Ademi, diğeri Havva’yı  doğuruyor yeniden
Babil’in asma bahçelerinde üzüm şaraba dönerdi
ve bütün çocuklar aynı sütü emmiş gibi kardeşti .
De ki benim bir özlemim var
Başı taşla ezilerek öldürülmesin Habil
ağlanmak için yıkılmasın hiçbir duvar
o asma bahçelerinde ab-ı hayat içerek yaşasınlar.

Buhtunnasar [Nabuchodonosor=Nabukednazar], Âsûrî devletinin en meşhûr hükümdârıdır. Milâttan önce 605-562 yılları arasında hüküm süren, Yahuda Devleti’ni ortadan kaldırarak Kudüs’ü ve Süleyman Mâbedi’ni yakıp yıkan Bâbil kralı.

bermutad/alışılagelmiş

yapraklar döküldü, sesi düştü ağaçların
artık rüzgarda bir kırbaç ince dallar,
dün senin olmuş, çalınmış yarınların
ve bir köşede usulca ölüvermiş sonbahar.
ikilemde kalmışsın, kararsızmışsın
kendine seçememişsin bir başka kendi
hiç birine aldırmamış geçip gitmiş zaman
şimdikisi, rivayeti , hikayesi ….

sen gebe kalmışsın, düşük yapmışsın
içinde bir çocuk ölmüş,
alışmışsın yaralarının acısına
alıştıklarını da alıp götürmüş zaman
üstelik kaybettiğini de anlamadan …

kırılmışsın; her bir parçan birinde kalmış
ince parmaklı bir kadın,  bir çiçek gibi
seni bir kitap arasında saklamış
onu da rüzgara katmış  zaman
kitapta bir leke kalmış kanayan …

sen hayret etmişsin gördüğün güzelliklere
yeni doğan güne, akşamın renklerine
yaşama inanmışsın, özenmişsin
hepsini  alışılagelmiş kılmış  zaman
mucizeler olmuş sıradan …

 

keşfetmek

ben kimin yansımasıyım, suyu köpürmüş kıyılarda
kim bakıyor içime doğru gözleri  gayya kuyusu
nihayetinde bir cehennemdir kendini başkalarında keşfetmek
bütün ıssızlıkların arasında  durur  ben kimim sorusu .

ben kimin yansımasıyım
ve beni bu ıssız adaya kim bıraktı fırtınalı bir gecede
kuşların rüzgara eğildiği kayalıkların
yıkılıp çöle dönmüş uygarlıkların
ve sahipsiz uçurtmaların arasında
zamanı kesmekte bir  Zu’l-Karneyn kılıcı
ve ben kaderimi bağlamaktayım yeniden
eskiyip kopan yerlerinden.

burdan ötesi  yitirdiklerimin , burdan ötesi erişemediklerimin
burdan ötesi ben,
ben kimin yansımasıyım
kim bakıyor içime gözleri birer gayya kuyusu ,
sözcükleri hep tereddüt, anılarında hep bir yalan kuşkusu .

keşfetmek ,
kendindeki boşlukları sessizlikle geçiştirmek
ve başkasının sesiyle haykırmaktır
ben kimin yankısıyım ?

şurda bir ev, hemen içimde şuracıkta
pencereleri örülmüş taşlarla,
bütün yolları düğümlemişler kapısında,
gözlerinin üstüne para konulmuş bir ceset gibi yatmaktayım
ben kimin alacakaranlığıyım ?

keşfetmek ,
nihayetinde kendinle tanışmaktır
ve göktaşlarını yıldızlardan ayırmaktır
ve ateşi ışıktan
ve suyu tuzundan.
keşfetmek
başkalarından arta kalmaktır
ve dünden
ve şimdiden
ve yarından

beklemek

bir rüzgar, bir yaprak gibi bıraktı mı seni caddelerin ortasına
bir insan selinden arta kaldın mı ?
akmayan bir nehirde
bir taş gibi çöktün mü olduğun yere ?
aradın mı sırtına bir duvar ?

ışık bütün ayrılıkları ikiye böler,
zaman  kurutur yaraların izini;
oysa beklemek sonsuz bir geceye hapsetmektir kendini.
ayrılıklar hatırlamakla yetinir çoğu kez
beklemek unutmamakla yükümlüdür ve seni
inceltip koparır bir karanfil gibi.

“büyümez ölü karanfiller”

beklemeye kök salmış ağaçlar da ölür
ve yürür kokusu bir rüzgarda.
yürür çırılçıplak .

beklemek, girmek için bir mezar arar
yeniden doğurmak için bir çocuk
yorgun sırtı için bir duvar ….
atlası çizilmemiş bir cehennemdir beklemek
kuşlar göç mevsimini bekler,
topraklar suyu, tohumlar baharı,
yolcular otobüsü, işçiler akşamı,
öğrenciler teneffüsü
ve vardır her birinin bir döngüsü
başlangıcı ve bitişi.

gülümsemesi eksik bir fotoğrafa
benzetmektir her oğulu.
ve beklemenin bir gün bitmesidir
bir annenin en büyük korkusu .

 

Yitik Yaz Şarkısı

Sizi bir yerden tanıyor muyum ?

denize dökülürken çizdiğiniz menderesler

yağmur sonrası karanlık bakışınız

suyu denize bahşederken

sazlıkları güpegündüz kucaklamanız

sizi bir yerden tanıyor muyum ?

geçmişten çıkaramadım sizi;

-unutmak temiz bir cinayettir-

mezar taşınızdan silinmiş adınız

şezlonglar intihar için en iyi yerdir

son resminiz de terlikleriniz

yaz yersiz yurtsuz bir mevsimdir

arasanız da bulamayacağınız sevdikleriniz

sizi ayaklarınızdan tanıyacaklar.

Sizi bir yerden tanıyor muyum ?

Doğru ya,  herkesin gölgesi herkesin üstünde

belki gölgeme sormalıyım

Sizi bir yerden tanıyor muyum?

Bir yaz okumasından, sonu belli bir romandan

soğuk bira sırasından, sıradan sabahlardan

Aklımı plaj çantasında bıraktım

çok korkuyordum ıslanmasından

belki siz hatırlatırsınız

bir göreyim ayak parmaklarınızı

sizi bir yerden tanıyor muyum ?

bu akşam üstü nasıl da kırmızı

tanrım ben kanıyor muyum ?

Yoksa  photoshopla mı açtınız yaralarımı?