Etiket arşivi: OCEANUS PROCELLARUM

çamur

kendimi çamurdan yaptım sizin ölü ellerinizle

saf balçıktan, bedenlerinizin çürüdüğü o bataklıktan.

beni bütün yalanlarınızla yıkadınız, bütün sözcüklerinizle

ben de çaldım ruhunuzu sizin dudaklarınızdan.

ben bir yağmurdan arta kaldım, bir kuş uykusundan

bir ağacın dallarına astım sizin geçmişlerinizi.

beni açlıkla sınadınız , sizin korkunç mahrumluğunuzdan

yıldım, ben de çiğ çiğ yedim çürümüş  leşlerinizi.

kendimi unutulmuş bir yarından yaptım

henüz yeryüzüne başkaldırmamış umutlardan

sildim doğan günle tek tek gölgelerinizi

sıyrıldım sizin kör tanrılarınızdan.

kırk camlar gecesi

geçmiş bir kasımdır, mor bulutların peşine kuşların takıldığı

çocuk gövdelerini kuzgunların  deştiği geçmiş bir kasımdır.

ilk taşı, nefreti en çok olan attı; kalbi düştü kırarak camları

bütün yokluğu huzura çeviren odanın boşluğuna.

kırık camlar gecesi, küçük ruhların vebasıdır.

sessizliğin taşır bütün yaralarını paramparça.

Yörünge

bulutlara karışmış nehirlerin  içinden geçiyorum

yitirilmiş yörüngelerde kaybolan zamanın.

rüzgarlardan topluyorum kendimi …

düne karışmış  tarçın kokusuna hapsedilmiş

başak eğmez rüzgarlardan topluyorum kendimi.

kıvamını kaybetmiş bir uslu gölgeye verildi adım

bulutlara akan nehirlerin yatağında kıskıvrak

sıkışıp kalmış bir balık gibi

kendimi o taştan bu taşa vurarak

çiziyorum yeni yörüngemi.

Bir Ağacın Gölgesinde

Bütün mırıldanmaların arasından geçiyor

senin neşeli sesin, bulaşıcı bir hastalık gibi geçiyor

baştan ayağa giyiniyorum kahkahalarını…

Ben çocukluğumu kaybettim küçük bir kedi peşinde

onu vurup kurtuldular  tecrid edilmiş bir şehirde

bütün sesler düşüyor tepetaklak,

bütün gülüşler yer çekiminin etkisinde…

duvarlarında  bir kör alfabesi, kapıları bu yana kilitli

küçük bir şehirde kurşuna dizildi çocukluğum;

yaralanmış dizlerinin üstünde.

oysa bulaşıcı bir hastalık gibiydi gülüşü

bütün mırıldanmaların arasından sızardı.

ben çocukluğumu kaybettim tasmasız bir kedi peşinde…

kanı çamura menderesler çiziyordu öyle oluk oluk ve yorgun

minik elleri okşar gibi bir kediyi , bir hanenin taştan eşiğinde

ben çocukluğumu kaybettim,  çelikle sınadılar onu güpegündüz

bir ağacın dallarına astılar nefesini, buhardan bir kuş gibi

uçtu gitti nefesi bir bulut oldu gökyüzünde.

Kocaman bakıyor, boşluksuz bakıyor gözleri

sesi ağıtların içinden, mırıldanmaların arasından geçiyor

duyulmamış bir isyanı fısıldıyor nefesi .